Ana sayfa  Annelik  Elsanatları  Haberler  Magazin Dünya  Magazin Türkiye       

Moda  Ressamlar  Seramik  Tiyatro Sinema  Yazılar  Yemekler 

 

 

Alkım Eylül Cansın anısına Doruk Conker Şahin yazdı

Yazan: Doruk Conker Şahin, İleten: Banu CONKER, Hayata Dair 7 Ocak 2015

 

 

Çok uzak bir yerden sesleniyorum size. Sesimin duyulduğundan emin değilim. Burası gerçek dünya gibi değil. Gerçek dünyada her gün solan gökkuşakları, burada gülüyor bizlere. Bugün size bir hikaye anlatacağım.
Hayata Dair Kültür Sanat Dergisiyazı ve makaleler
Yaz mevsiminin geldiği, hatta geçmekte olduğu bir gündü. Dilencilerin, seyyar çaycıların ve simitçilerinin, etkili olur diye başımızdan aşağı güller yağdıran, yapıştı mı sahiden yapışan gül satan gençlerin iş merkezi olarak kullandığı bir parkta ağaç gölgelerinin tadını çıkarıyorduk. Kuzenimleydim. Kuzenim selvi boylu denecek kadar uzundu, bir o kadar da zayıf. Havadan ve sudan bahsederken anlam veremediğimiz bir gürültü koptu. Tipik meraklı Türk insanı olarak, vatani görevimiz kalabalığın arasına karışmaktı. Toparlanıp hemen kalktık. Birkaç basamak indik ki bir kadın gördük. Üstünü çıkarmış, yolun ortasında bağıra bağıra bir şeyler söylüyordu. İlk önce, gündemdeki kadın haklarıyla ilgili herhangi bir olaya dikkat çekmek için kasten yaptığını sandım. Çok sonralarda anlayacaktım kadının bir transseksüel olduğunu ve tam o sırada sinir krizi geçirdiğini.
Hayata Dairhaber ve yazıları
Toplanmış insanlar, kadını sakinleştirmeye çalışan tuhaf görünümlü bir erkek, küfreden ağızlar ve bir de dehşete düşmüş gözlerim vardı olay mahallinde. Kişilik özelliğimdir, birilerine zarar gelen bir olay olduğunda kendime gelmiş gibi hissedip bir anda ağlamaya başlarım. Kuzenim ‘’Sen dur burada Alkım, ben sakinleştireceğim kadını.’’ Diyip yanımdan ayrıldı ve ben de olayları görebildiğim uzak bir yere sindim. İnsanları izledim. Gözlerindeki şiddeti ve nefreti gördüm. Bağıran kadının midesindeki acıyı çektim içime. Kuzenim kadını sakinleştirmeye çalıştıysa da sonuç alamadı. En sonunda dayanamayıp ben girdim araya. Kadın Türkçe, İngilizce ve Almanca olarak küfrediyor, çığlıklar atıyordu. Ve ben de onu Türkçe, İngilizce bir de çatpat bildiğim Almancamla sakinleştirmeye çalışıyordum. Ağzından adeta köpükler çıkıyordu. Çıkardığı tişörtüyle ağzını sildikten sonra giydirebildik üstünü. Sarıldım bir anda. Kadın duruldu. Eminim ki uzun süredir görmediği bir sevgi gösterisiydi bu. Ben tam kadını sakinleştirdim derken, aradan bir polis kafasını uzattı. Alıp götürmeye çalıştılar onu. Kadın yine döndü eski haline. En sonunda polis ‘’Çekin ‘şunu’ şuradan.’’ Dedi ve işte ben o zaman açtım ağzımı, yumdum gözümü. Durdum ve polise bağırmaya başladım. ‘’Siz onu bu hale getirdiniz.’’ Diyordum sürekli. Başka bir şey çıkmıyordu ağzımdan. Çünkü olan başka bir şey de yoktu. Üniformanın yüce gücü dedim. Polisi de böyle gözü kara hale getiren üzerindeki iğrenç lacivert üniformaydı. O da biliyordu, bu saçma kıyafet ve üzerindeki arma olmasa kendisinin de bir değeri yoktu. Bu gerçeğin altında eziliyor, ezdikçe de güçlendiğini sanıyordu
Kalmaya zaten merakı olmayan polisi çabasız bir şekilde gönderdikten sonra kadını çimenlere yatırdık. Sürekli benimle konuşuyordu. Sanki her şey siyahta, bir benim görüntüm varmış gibiydi gözlerinde. Gözlerindeki o yorgunluğu gördüm. ‘’Kurtulacağız.’’ Dedim. ‘’Hep beraber kurtulacağız bu işin içinden. Sıyrılacağız buradaki herkesten. Ve en güzel halini göreceğiz güneşin. İşte tam o gün bizim için doğacak.’’
Anne baba çocuk
Adının Buket olduğunu o zaman öğrendim. Durmadan bağırıyordu, akan makyajlarını temizliyordu yüzünden. Ben de saçlarını okşuyordum. Daha sonra sağlık görevlileri geldi. İşte o curcuna tekrar kopmaya başladı. Sağlık görevlileri Buket’i çekiştiriyordu ambulansa binmesi için, o bana sarılıyor, onu bırakmamamı söylüyordu. Kuzenim ise tüm bu silsilenin içinden beni koparmak için beni çekiyordu. Arada kalmıştım. En sonunda bedenimin yırtılıp ruhumdaki tüm çiçek tohumlarının etrafa saçılacağını sandım. Öyle bir şey olmadı. Dünyanın bu halini gördükten sonra ne benim içimde çiçek tohumu kalmıştı ne de bedenim yırtılmıştı. Etrafta olayla ilgilenen insanların sağlık görevlilerini de uzaklaştırdığını gördüm en son. Kollarım acıyordu. Buket öylesine güçlüydü ki. Bedeni bu kadar güçlü olan birinin, ruhunun böylesine zayıflatıldığını görmek bana acı veriyordu. Her şey bitti ve biz yine sakinleştik. Vücudundaki yaraları gösteriyordu. Bağırıyordu ‘’Tek sağlam yerim işte burası.’’ Boğazını gösteriyordu. ‘’Onu da ben keseceğim zaten en kısa sürede.’’ Hayata ve her allahın günü nefes almakla lanetlendiğine küfürler yağdırıyordu. Gözümün önünde farklı tonlarda bir sürü siyah canlandı.
Hayata Dair haberleri GrafikTime son dakika haberleri
Saati tamamen aklımdan çıkarmış kendimi Buket’e vermiştim. Kuzenim saatin 8 olduğunu ve artık gitmek zorunda olduğumuzu söyledi. Kaç saat geçtiğinden haberim dahi yoktu. Buket’ten ayrılmak istemiyordum. İnsanların çirkin yüzleri ve acınası bakışlarıyla karşı karşıya bırakmak istemiyordum onu. Yarın geleceğimi ve onu göreceğimi söyledim. Üstüne ekledim, ‘’Bir kağıda telefon numaramı yazayım, bir şey olduğunda ararsın beni.’’ Gelen cevap sahiden ironikti, ‘’Hayır, yapma. Beni döverek fermuarlı cebimdeki telefonumu çalıyorlar. Senin de numaranı alıp sana zarar verebilirler.’’ ‘’Sana zarar verebilirler.’’ Buket’in tonlayışı, sesindeki çaresizlik hepsi gözlerimde büyüdü. Kulaklarım tekrar ve tekrar oynattı o cümleyi. Yanından ayrılırken anneme selam söylememi istedi. Ve ekledi, ‘’Anneler şu dünyadaki en değerli varlıklarımız, git ve ona sarıl.’’ Bu kadın, diye düşündüm. Bu kadın bugün bana çok önemli bir ders verdi. Çoğunlukla yolda karşılaşırdım herhangi bir transseksüelle. Madem itiraf ediyoruz; ben de korkardım onlardan. Çekinirdim. Ve gördüm ki onlar, sizden bizden farklı değiller. Hatta ve hatta farklı değiller. Onlar, bizler. Yüzlerindeki acı, bizim yansımamız. Onlar salt acıydı. Onları acının fiziksel haline dönüştüren bizlerdik. Çünkü tek istedikleri, onları kabul ettiğimizi gösteren küçük bir onay kırıntısı biraz da sevgi tutamlarıydı. Bir insanın hayatı, bu kadar değersiz olmamalıydı. Bir insan, başka bir insandan dolayı hayatına kıymamalıydı.
Doruk Conker Şahin yazıları Alkım
Benim adım Alkım. Ve aslında onlar, gökyüzündeki en parlak alkımlardı.
(Eylül Cansın anısına. Alkımın bir rengi daha siyaha boyandı o gittikten sonra.)

Yazan: Doruk Conker Şahin
Arka plan resmi:
Monet - Monceau Park 1878
Başlık grafiği ve sayfa tasarımı: Tevfik Elçioğlu

Doruk Conker Şahin yazılarından seçmeler
Otizm - Doruk Conker Şahin yazdı

Alkım Eylül Cansın anısına - Doruk Conker Şahin yazdı

İlginizi çekebilir

Banu Conker'in tüm Hayata Dair yazıları

Banu Conker'in kişisel gelişim yazıları

Banu Conker Hayata Dair annelik yazıları

Banu Conker'in diğer Hayata Dair yazıları

 

Diğer makale, araştırma ve yazılardan

Hayata Dair

Yorum Ekle - Yorum oku

İsim soyisminiz:
Mail adresiniz:
Yorumunuz

Yorumunuz 48 saat içinde yorum yaptığınız sayfada yayına verilecektir. Yorumunuz yayınlandığında bunu size mail ile bildireceğiz. Adınızı ve yorumunuzu yazarken Türkçe karakter kullanmamanızı rica ederiz. Yorum yazdığınız için teşekkür ederiz Hayata Dair

Yorumlarınız - Yorum ekle

Bu yazıya henüz yorum yapılmadı. İlk yorumu siz ekleyin

 

Copyright: Her hakkı saklıdır | grafiksaati.org@gmail.com| gizlilik politikası